15 Şubat 2012 Çarşamba

Albert Einstein


HALA ANLAMADINIZ değil mi?

Önemli olan HAKLI ya da HAKSIZ olmak değil!
Kavganın KAZANANI yoktur.
Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz.
Önemli olan KALP kırmamak.
Önemli olan YARGILAMADAN,
Karşılıksız SEVEBİLMEK ve İYİLİK yapabilmek.
Haklı bile olunsa özür dileyecek kadar asil olmak, BİLGE olmaktır.
Egonuzu kontrol edemediğiniz sürece, o sizi KONTROL etmeye devam edecek.
Böyle olduğu sürece tüm dünya sizin bile olsa ASLA MUTLU olamazsınız.

Albert Einstein

Sevgi varlığın özüdür..


Sevgi varlığın özüdür. Sevginin kendisi hakkında konuşulmasına ihtiyacı yoktur, o zaten kendisini binbir yolla ifade eder; bir bakış, bir dokunuş, bir davranışla. Sevgi her yerdedir, ancak onu tam anlamıyla takdir edebilmen için farkında olman gerekir. Soluduğun hava da her yerdedir, ancak sen nefes alman durana kadar havanın kıymetini bilmez, onun senin hayatta kalmanı sağladığını fark etmezsin. Hiçbir şeye sıradan gözlerle bakma, kıymet bilmezlik etme, çünkü sen böyle yaptığında yaşamın içindeki coşku ve parıltıyı yok edersin. Birbirimizi gerçekten sevdiğimizde birbirimize güven ve sadakat da duyarız. Bırak sevgi aksın, bu akışta hiçbir engelin olmasına izin verme.

Eleen Cadddy

YEDİ KUTSAL GERÇEK



- Kaç yıldır benim yanımdasın?

- 20 yıldır efendim.

- Bu zaman süresince benden ne öğrendin?

- Hiçbir şeyle değişmeyeceğim yedi gerçek öğrendim.

- Ömrüm seninle geçtiği halde topu topu yedi gerçek mi öğrendin?

- Evet.

- Söyle bakalım öyleyse neler öğrendin?

- Baktım ki herkes bir şeyi dost ediniyor, ona gönül verip bağlanıyor. Ancak, bunların hemen hepsi insanı yarı yolda bırakıyor. Ben ise, beni hiç bırakmayacak, ölümden sonra bile benimle gelecek şeyleri aradım. Ve dost olarak iyilikleri seçtim kendime Ki, onlar sonsuz bir yükselme yolculuğuna çıkmış insanoğlunun hiç tükenmeyecek azığı ve en gerçek dostlarıdır.

- Çok güzel, ikincisi ne bakalım?

- Baktım ki, insanların bir çoğu geçici dünya değerlerine dört elle sarılmış onları koruyor, kasalarda saklıyor, kaybolmaması için her çareye başvuruyor. Kimi zenginliğine, kimi güzelliğine, kimi ününe tutunmuş sımsıkı, onları elden çıkarmamak için çırpınıp duruyor. Oysa ben varlığımı ve bütün isteklerimi O’na satıp, gönlümü yalnız O’nun sevgisine açtım.

- Devam et!

- İnsanların üstün olmak için birbirleriyle yarıştıklarını gördüm. Ancak bir çoğu üstünlüğü yanlış yerlerde arıyor ve birbirinin üstüne basarak yükselmek istiyordu. Bunun üzerine üstünlüğü geçici dünya değerlerinde değil, akıl ve ahlâkça yükselmekte, kötülüklerin her çeşidinden el etek çekip, iyiliklere vasıta olmakta aradım.

- Devam et yavrum.

- Yine baktım ki, insanlar sabahtan akşama birbirleriyle uğraşıyor, boş yere hayatı zehir ediyorlar kendilerine. Bütün bunların benlik, bencillik ve çekememezlikten ileri geldiğini gördüm. Ve gönlümü bu kirlerden arıtarak, herkesle dost olup, huzur ve güven içinde yaşamanın yolunu buldum.

- Sonra?

- Nedense herkes hatasının sebebini hep dışta arıyor ve başkalarını suçlamak yoluna sapıyordu. Böylece suçlarının örtüsü altına saklanıyordu. Oysa insanın başına ne geliyorsa kendi yüzünden ve kendi eliyle geliyordu. Bunu bilip yalnız kendimle cenge girerek, nefsimin iradesine uymamaya ve vesvese verenin ağına düşmemeye çalıştım.

- Doğru.

- Baktım ki insanlar şu bir lokma ekmek ve dünya geçimi için helal haram demeden, her türlü hakkı çiğnemekten çekinmiyorlar. Hem başkalarının hakkını alıp onları yoksul bırakmakla, hem de bu haksızlığın azabını ağır bir yük gibi vicdanlarında taşımakla iki kere kötülük etmiş oluyorlar. Oysa doğru yaşanıldığında ve hakça bölüşüldüğünde dünya nimetleri insanlara yeter de artardı bile.

- Ve yedinci?

- Yedinci olarak şunu gördüm ki, insanlar bir şeye dayanmak ve güvenmek ihtiyacındadırlar. Kimi zenginliğine, kimi güzelliğine. Bunların hepsi de bir süre sonra yıkılacak eğreti desteklerdir. Ben ise yalnız O’na sığınıp yalnız O’ndan yardım diledim. Ve bunun karşılığı sonsuz bir güven oldu.

- Seni tebrik ederim evladım. Ben de yıllar yılı bütün din kitaplarını inceledim. Hepsinin bu yedi gerçek etrafında döndüğünü tespit ettim.

(Yazarı bilinmiyor)

Yaşamı daha iyi kılmanın yolları_Cherie Carter-Scott’un


Doğarken dünyaya bir kullanma kılavuzu ile gelmediniz; aşağıdaki kurallar yaşamınızı daha iyi kılmak içindir.

1. Size bir vücut verilecektir. Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz, ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır.

2. Dersler öğreneceksiniz. “Yeryüzünde Yaşam” isimli tam zamanlı bir okula kaydoluyorsunuz. Her kişi veya her olay birer Evrensel Öğretmen’dir..

3. Hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır. Büyümek bir deneyim sürecidir. “Başarı” kadar “yenilgiler” de bu sürecin bir parçasıdır.

4. Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir. Bu ders, ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır. Ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz..

5. Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz bu dersler giderek zorlaşırlar. Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır. İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir. Acı, evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir.

6. Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız.. Bilgelik egzersizdir. Bir şeyin bir parçası, hiç bir şeyin bir çoğundan daha iyidir.

7. “Bura”dan daha iyi bir “orası” yoktur. “Orası” dediğiniz yer “burası” olduğu zaman gene “bura”ya kıyasla daha iyiymiş gibi görünen bir “orası” olacaktır.

8. Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar. Diğer bir kişinin bir yönü sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.

9. Yaşamınız size bağlıdır. Yaşam size tuvali sunar, resmi siz yaparsınız. Yaşamınıza sahip çıkın, yoksa başkası sahip çıkacaktır.

10. Daima ne isterseniz onu alırsınız. Bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri, deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler — dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir. Kurbanlar yoktur, yalnızca öğrenciler vardır.

11. Doğru ya da yanlış yoktur, ama sonuçlar vardır. Ahlaki yaklaşımların faydası olmaz. Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir. Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın.

12. Cevaplar kendi içinizdedir. Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça “Ruhun Yasaları”nın yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildikleriniz duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken yegâne şey bakmak, dinlemek ve güvenmektir.

13. Tüm bunları unutacaksınız.

14. Ne zaman arzu ederseniz hatırlayabilirsiniz.

Cherie Carter-Scott’un “If Life is a Game, These are the Rules” adlı kitabından alınmıştır.

---{Safi Nidiaye}---


Hayatını değiştirecek bir seçim yapman gerektiğinde önce Kalbini SINA. Hesaba, Kitaba, Fikirlere ya da Başkalarının düşüncelerine göre hareket etme; sadece KENDi Yüreğinden geldiği gibi davran. Kalbinin NE yanda Olduğunu ve NE yanda Olmadığını SINA. Seçtiğin YOL daima kalbinin bulunduğu TARAF olsun. Ve BAŞKA bir yol seçmişsen, kalbini bu yol için KAZAN! Eğer bunu başaramıyorsan, O yolu HEMEN terk et! ''DOĞRU'' da yoktur ''YANLIŞ'' ta; hangi yolu seçersen seç, HEPSi kendine göre olasılıklar barındırır. Ama ''GERÇEK'' ve ''SAHTE'' vardır... ''GERÇEK'' olan seninle bütün olandır. ''SAHTE'' olansa KUŞKUNUN bulunduğu ve kendi İÇ sesine rağmen davrandığın yerdir...


---{Safi Nidiaye}---

RUHUN YASALARI_Dan Millman


 
DENGE YASASI: ORTA YOLU BULMAK

Nasıl yerçekimi evreni bir arada tutan bir yapıştırıcı ise, denge de evrenin sırlarının kapısını açan anahtardır. Denge; beden, zihin ve duygularımız, varlığımızın her boyutu için geçerlidir. Yaptığımız her şeyde, az ya da çok yaptığımızı bize hatırlatır. Yaşam sarkacımız ya da alışkanlıklarımız en uçlara gittiğinde diğer uca gitmemiz de kaçınılmazdır.

SEÇİMLER YASASI: GÜCÜMÜZE YENİDEN SAHİP ÇIKMAK

Özgür iradenin sorumluluğu hem yıkıcı hem yapıcıdır. Seçimin gücüdür bu. Geleceğimizi büyük ölçüde belirleyen şimdi yaptığımız seçimlerdir. Koşullarımızı her zaman kontrol edemeyiz ama tepkilerimizi seçebiliriz. Seçim gücümüze sahip çıktğımızda dünyada dolu dolu yaşama cesaretini de buluruz.

SÜREÇ YASASI: HAYATI ADIM ADIM YAŞAMAK

Süreç, her seyahatin küçük adımlarıdır. Adım adım her amaca ulaşılır. Süreç, zamanı aşar, sabrı öğretir, dikkatli bir hazırlanmanın sağlam temelini oluşturur. Ve ortaya çıkmayı bekleyen potansiyelimize güvenmeyi sağlar.

ŞİMDİ YASASI: ANDA YAŞAMAK

Zaman “geçmiş’ten geleceğe” uzanan bir paradokstur. Zamanın gerçekliği yalnızca zihnimizdedir. Zaman kavramı düşüncenin, dilin ve toplumsal fikir birliğinin bir ürünüdür. İşte daha derin bir gerçek: Yalnızca bu an var.

ŞEFKAT YASASI: İNSANLIĞIMIZIN UYANIŞI

Evren bizi yargılamaz; sadece sonuçları ve dersleri gösterir. Neden-sonuç yasasıyla bize öğrenme ve denge kurma olanaklarını sunar. Şefkat her birimizin o andaki inanç ve kapasite sınırlarımız içinde yapabildiğimizin en iyisini yaptığımızın anayışını kazanmaktır.

GÜVEN YASASI: RUHA GÜVENMEK

Güven, evrensel bilinçle doğrudan bağlantımızdır. Güven işittiğimizden, okuduğumuzdan, öğrendiğimizden daha fazlasını bildiğimizi bize hatırlatır. Hepimizin içinde olan Evrensel Ruhun bilgeliğini, sevgisini hissetmek için görmemiz, dinlememiz ve güvenmemiz yeterlidir.

BEKLENTİ YASASI: REALİTEMİZİ GENİŞLETMEK

Enerji düşünceyi takip eder. Hayal edebildiğimizin ötesine değil, ona doğru gideriz. İnandığımız, beklediğimiz, umut ettiğimiz şeyler deneyimlerimizi yaratır ve renklendirir. Mümkün olabileceğini gördüğümüz en derin inançlarımızı genişleterek yaşam deneyimizi değiştirebiliriz.

ONUR YASASI: GERÇEK DOĞRULARIMIZI YAŞAMAK

Onur, ruhsal yasalarla uyum içinde yaşamak ve davranmaktır. Koşullar bize ne kadar karşı olursa olsun, onurlu yaşamak, içsel gerçeğimizi bilmek, kabul etmek ve ifade etmektir. Başkalarına söylediklerimizle değil, davranışlarımızla ilham vermektir.

EYLEM YASASI: YAŞAMI UYGULAMAK

Ne kadar hissedersek ya da bilirsek bilelim, potansiyelimiz ve yeteneklerimiz ne olursa olsun, yalnızca uygulamayla onları gerçekleştirebiliriz. Çoğumuz kendimizi adama, cesaret ve sevgi gibi kavramların ne olduğunu anlıyoruz. Ama ancak bunları uyguladığımızda ne olduklarını bilebiliriz. Yapmak, anlayışı getirir. Uygulamak bilgiyi bilgeliğe dönüştürür.

DEĞİŞİM YASASI: DOĞANIN MÜZİĞİYLE DANS ETMEK

Doğanın ritmi, dönemleri, devreleri vardır. Mevsim dönemleri, yıldızların ritmi, gel git hareketlerinin devreleri gibi. Mevsimler birbirini itmez. Bulutlar gökyüzünde yarış etmez. Her şey kendi zamanında olur. Tıpkı yükselen ve alçalan okyanus dalgaları gibi.

TESLİMİYET YASASI: YÜKSEK İRADEYİ KUCAKLAMAK

Teslimiyet, açık kollarla bu anı, bu bedeni, bu hayatı kabul etmektir. Teslimiyet, kendi yolunun önünden çekilerek, yüksek irade ile uyum içinde yaşayabilmektir. Teslimiyet, yüreğin bilgeliğidir. Teslimiyet, pasif bir boyun eğme değildir. Teslimiyet, her zorluğa ruhsal gelişim ve genişleyen farkındalık olarak bakabilmektir.

BÜTÜNLÜK YASASI: BAĞLANTIMIZI HATIRLAMAK

Dünyada farklı yaşamları olan farklı varlıklar gibi görünüyoruz. Ama her farklı yağmur damlası nasıl okyanusun bir parçasıysa her birimiz de farkındalık okyanusunun, Tanrı’nın bedeninin bir parçasıyız. Hepimizin bir olduğu yüce gerçeğinin derinliklerinde sevgiyi ve huzuru bul. Korku, kıskançlık ve öfkenin ağırlığını geride bırakarak, anlayışın kanatlarında uç. Şefkat ülkesine doğru.

(Dan Millman’ın “Ruhun Yasaları” adlı kitabından alıntıdır.)

Ruhun Yasaları

Dan Millman

14 Şubat 2012 Salı

Unutma!..& gelişime dair..

Unutma!..

Kimseyi değiştiremezsin hayatta. Ve kimse için de değişmemelisin.
Kimliğini kaybettiğin an yaşamını çöpe attın demektir.
İstemediğin sürece hiçbir şey için ödün vermeyeceksin hayatta. Gün gelir verecek
bir şeyin kalmaz çünkü.
Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası senden istediği için değil. Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır.
Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle. Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil.
Herkesin gidebileceği bir yol vardır. Sen yeter ki yanında yer ayırmayı
bil.
Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin
için...
Seninle gelmek isteyenleri yanına al. Belki beraber daha çok şey
katabilirsiniz bu hayata. Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın
hayatında, zorlama kendini. Hayat rahat insanlarla güzel. Ve hayat hak
ettiği gibi yaşandığında güzel...

Dr. Brian L. Weis


Hatırla" dedi aynı ses. "Her zaman sevildiğini, korunduğunu unutma. Hiçbir zaman tek başına değilsin. Sen sevginin, bilgeliğin ve ışığın çocuğusun. Ve hiçbir zaman unutulmayacaksın. Her zaman önemsenecek ve kollanacaksın. Sen sadece bir beden, beyin veya bir zihin değilsin. Sen ruhsun. Tek yapacağın şey uyanmak ve hatırlamak. Ruhun sınırları yoktur, ne fiziksel bedenin ne de aklın veya zihnin ulaşacağı sınırlar değildir bunlar."


 Dr. Brian L. Weis

Osho...hayata dair..


HAYAT küçük şeylerden oluşur.

Eğer sen SEVERSEN büyük OLURLAR."



____Osho________

Osho...


Eğer kendini kabul edersen, bu her şeyi kabul etmenin başlangıcı olur... Kendini reddediyorsan, aslında evreni reddediyorsun demektir... Kendini kabul ediyorsan, o zaman varoluşu da kabul ettin... O zaman yaşam iyi, ölüm de iyi; neşe iyi, keder de iyi; sevgilinle olmak iyi, yalnız olmak da iyi...


(OSHO)

10 Şubat 2012 Cuma

CAN DÜNDAR...



Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.

Mektup cebimde.

Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende.

Sen yüreğime yakin. Öyleyse mektup sende.

Bu kadar içimdesin iste.

CAN DÜNDAR...

Umut yolu, düşümün rengi.. GÜLAY...


Umut yolu, düşümün rengi..

Hayallerimizi umutla yol aldırmayı becerebilsek belkide her geçişe bir renk vererek mutlu olabilirdik. Umudun yolu mavi olsa, düşlerin rengi  ona uysa.. sevgilerin üstüne örtünse, gülümseyen yüzlerde belirse zamanla.. hiçbir düğümü kalmasa hayat yaşında geçen bütünlerin, ne öfke, ne kin, ne üzüntü, toparlansa mutsuzluklar bağlansa hep bir ağızdan.. bir ertesi güne, ışık olmak vardı güneşin peşinden kararan zamana..


Bulutların üstü hep bizim olsa, bastığımız yerin hafif ağırlığında yürüsek, gündüzlerin aldığı sıcaklığı geceleri ay ışığında devam ettirsek, kırabilsek şu yalnızlığı iz olarak bırakabilsek yalnızca gülümsemeyi.. bir deniz coşkusu dolsa gözlerimize, akıtabilsek umuda doğru, yol aldığımız mavide beklesek siyah aşkı.. üzerine güneş yağmış bulutla dinlenmiş bir şarkı…


Sevda tohumu eksek her geçite, her yüreğe, anlatabilsek sözlerimizden çok gözlerimizle her kavşakta bekleşen yüreklere.. aydınlık zamanların kıymetini gecede kavrasak bütün bütün, sevdirsek içimizdeki rüzgarları peşinden çıkan fırtınalara..
 

Hasretler, nasılda taş oluşturmuşlar etrafımızda, bir duvar çapası içinde birikinti yaratmışlar.. ama gönlüme dikilen bir sevda gülü varki ne hasret, ne özlem, hiç birşey bu tazeliği almaya yetmemiş hala aynı tonda aynı heyecanla bakışmakta ortalıkta.. 


Bir pınar kenarı içim, bir kuş sesi kalbim, birlikte öyle nameli fısıldaşıyorlaki, anlamazsınki hiç ayrılık tadın yok, bilmezsinki hiç acı yürekleri delmemiş..


GÜLAY …


ezgidir yaşamlar... Gülay..


Ezgidir yaşamlar..


ezgiler.. farklıanlatımlar ama aynı tondaki nameler..

farklıhissedilen, farklı yaşanılan ama aynı ortak noktada kabullenilen hayat tarzları,

yaşam getirileri.. sebebi bilinmeyen bir vesile ile farklı yerlere gelinen,

izin verilen yürekler..

nasıl olduğu bilinmez bir bocalayış, peşinden getirdiği pişmanlıklar..

hiçbirzaman hiçbirşeye değişilmez taneli kaderler..

küskün kederler.. bakılası, açılası solmayan ama hep küs kalan kalpler..

anlatılması güç duygular, bulununca

yitirilmemek istenilen sevgiler..

kaybedildiğinde içimizi burkan farklı düşüncesiz yürekler.. !!

aldığımız yolda genişleyen, her güçlükte, her olumsuzlukta yıkılmayan

kendini güçlendiren, kendimiz oluşlar..

bir merdiven inişinde sanki;

ayaklarımız takılınca düşecekmiş gibi çırpınış dolu yaşamlar..

yaşanmışlıklar..

sabahları martı kanatlarında bize gelmesini beklediğimiz,

gecenin siyahın gizeminde kaybolması

gereken, karartı duyulan filizlenmiş sıcak keyifli bakışlar..

içimizde açan papatyalar,

ellerimizde uçuşan kelebekler..

bütün bunların hepsi niyetimizi anlatamadığımız

iki kalp bir yürek sevdalarımız..



Gülay...

Paulo Coelho




Dünyanın ruhu insanların mutluluğuyla beslenir. Ya da mutsuzluklarıyla, arzusuyla, kıskançlıklarıyla... Kendi kişisel menkıbesini gerçekleştirmek insanların biricik gerçek yükümlülüğüdür. Her şey bir ve tek şeydir. Ve bir şey istediğin zaman, bütün evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar.


Paulo Coelho

Acı..OSHO...


Acı, büyümenin bir parçasıdır. Ve unutmayın, bir şey canınızı yaktığında içinizdeki başka bir şey bastırılmıştır. Acıdan kaçınmaktansa içine dalın. Bırakın canınız yansın! Tamamen acısın ki yara tamamen açılsın. Yara bir kere tamamıyla açılırsa iyileşmeye başlar. Acıyı hissettiğinizde ondan kaçarsanız, acı içinizde kalır ve tekrar tekrar karşınıza çıkar.


__________OSHO_________

9 Şubat 2012 Perşembe

Affetmek... OSHO

Affetmek

Günlerden bir gün:
Buddha bir ağacın altında öğrencileriyle oturmaktadır. Bir adam gelir ve yüzüne tükürür. Buddha yüzünü siler ve adama sorar, “Başka? Başka ne söylemek istiyorsun?” Adam şaşırır, çünkü bir insanın yüzüne tükürülünce “Başka?” diye sormasını beklememiştir. Böyle bir deneyimi yoktur. Daha önce insanları hep aşağılamıştır ve onlar da kızarak tepki vermiştir. Ya da korkudan gülümsemiş ve adama yaranmaya çalışmışlardır. Ama Buddha ikisini de yapmamış, ne öfkelenmiş, ne de korkmuştur. Sadece düz bir şekilde “Başka?” diye sormuştur. Tepki vermemiştir.
Ama Buddha’nın öğrencileri öfkelenir, tepki verir. En yakın öğrencisi Ananda der ki: “Bu çok fazla, buna tahammül edemeyiz. Sen öğretine devam et, biz de şu adama bunu yapamayacağını gösterelim. Cezalandırılması gerekiyor. Yoksa herkes aynı şeyi yapmaya başlar.”
Buddha konuşur:”Sesini çıkartma. O beni kızdırmadı, ama siz kızdırdınız. O bir yabancı, buralara yeni gelmiş. Benim hakkımda bir şeyler duymuş olmalı; ‘bu adam tanrı tanımaz, tehlikeli, insanları yoldan çıkarıp yanıltıyor’ gibi şeyler. Benim hakkımda bir fikir edinmiş. O bana tükürmedi, kendi fikrine tükürdü; beni tanımıyor ki, bana nasıl tükürmüş olabilir? Eğer düşünürseniz, o kendi zihnine tükürdü. Ben onun bir parçası değilim, ve görüyorum ki bu zavallı adamın söyleyecek başka bir şeyi olmalı. Çünkü bu, bir şey söylemenin bir yolu; tükürmek bir şey söylemenin bir yolu. Bazen dilin yetmediğini hissettiğin anlar olur; derin sevgide, yoğun öfkede, nefrette, duada. Dilin yetmediği yoğun anlar olur. O zaman bir şey yapman gerekir. Derin sevgi duyduğunda, birine sarılırsın; ne yaparsın orada? Bir şey söylersin. Çok öfkelendiğinde birine vurursun, tükürürsün, bir şey söylüyorsundur. Bu adamı anlayabiliyorum. Söyleyecek başka bir şeyi daha olmalı. O yüzden ‘Başka?’ diye sordum.”
Adam daha da çok şaşırır! Ve Buddha öğrencilerine der ki: “Siz beni daha çok kızdırdınız, çünkü siz beni tanıyorsunuz, benimle yıllarca yaşadınız, ama yine de tepki veriyorsunuz.”
Şaşıran, kafası karışan adam evine döner. Bütün gece uyuyamaz. Bir buddha gördükten sonra artık eskisi gibi uyumak zordur, mümkün değildir. Bu deneyim tekrar tekrar aklına gelir. Ne olduğunu kendine açıklayamaz. Titreme, terleme nöbetleri geçirir. Böyle bir adama hiç rastlamamıştır; bütün zihni, bütün kalıpları, bütün geçmişi dağılır.
Ertesi sabah geri döner. Buddha’nın ayaklarına kapanır. Buddha sorar: “Başka? Bu da sözle söylenemeyeni söylemenin başka bir yolu. Ayaklarıma dokunduğun zaman, sözcüklere sığmayan, sıradan dille anlatılamayan bir şey söylüyorsun.” Buddha devam eder: “Bak Ananda, bu adam yine burda, bir şey söylüyor. Çok derin duyguları olan bir adam bu.”
Adam Buddha’ya bakar: “Dün yaptığım şey için beni affet.”
Buddha cevap verir: “Affetmek mi? Ama ben, dün o hareketi yaptığın adam değilim ki. Ganj nehri sürekli akıyor, o hiçbir zaman aynı Ganj değil. Her adam bir nehirdir. Senin tükürdüğün adam artık burada değil; aynı onun gibi görünüyorum, ama aynı değilim, bu yirmidört saatte öyle çok şey oldu ki! Nehirden çok su aktı. O yüzden seni affedemem, çünkü sana kızgın değilim."
“Ve sen de yenilendin. Görüyorum ki sen dün gelen adam değilsin, çünkü o adam kızgındı. O kızgındı, ama sen önümde eğilip ayağıma dokunuyorsun, nasıl aynı adam olabilirsin? Sen o değilsin, o yüzden bunu unutalım. O iki adam; tüküren adam ve tükürülen adam, artık yok. Yakına gel. Başka şeylerden konuşalım."

OSHO /

YAKINLIK

herşey bir yansımadır... OSHO

herşey bir yansımadır...

Bu evren zihinlerin yansımasıdır. Bu evrende her ne görüyorsan bir yansımadır. Tutsaklık gibi görünüyorsa, bu senin yansıman demektir. Özgürleşme gibi görünüyorsa, yine senin yansımandır.
Suda tek bir güneşten yansıyan pek çok güneş gördüğün gibi, aynı şekilde tutsaklık ve özgürleşmeyi de gör. Güneş yükselir ve pek çok havuz vardır … kirli ve temiz, büyük ve küçük, güzel ve çirkin. Tek bir güneş pek çok havuzda yansır. Yansımaları sayan biri pek çok güneş olduğunu düşünür. Yansımalara değil, gerçekliğe bakan biri tek bir güneş görür.
Dünyaya bakış tarzın seni yansıtır. Hırsızsan, tüm dünya aynı meslekteymiş gibi görünür.
Bir kez Nasrettin Hoca ve karısı balık tutmaya gitmiş ve gittikleri yerde yalnızca lisans sahipleri balık tutabiliyormuş. Aniden bir polis memuru belirmiş. Hoca’nın karısı şöyle demiş: “Hoca, senin lisansın var, bu yüzden sen koşarak uzaklaş. Bu arada ben de kaçayım.” Böylece Hoca koşmaya başlamış. Koşmuş, koşmuş, koşmuş… Polis memuru da takip etmiş. Elbette, Hoca karısını orada bırakıp koşunca polis onu takip etmiş. Hoca kalbi patlayacak hale gelene kadar koşmuş. Ama sonra polis memuru onu yakalamış. Polis de ter içindeymiş. “Lisansın nerede?” diye sormuş. Hoca belgelerini çıkarmış. Polis belgelere bakmış ve sormuş: “O zaman neden koşuyordun Nasrettin? Neden benden kaçtın?” Nasrettin, “Bir doktora gidiyorum ve o her yemekten sonra yarım mil koş dedi.” demiş. Polis memuru sormuş: “Tamam, ama peşinden koştuğumu, seni kovaladığımı gördün, bağırdığımı duydun, neden durmadın?” Nasrettin şöyle demiş: “Senin de aynı doktora gidiyor olabileceğini düşündüm.”
Çok mantıklı; olan da bu işte. Çevrende her ne görüyorsan, gerçek şeyden çok bir yansıma. Her yerde kendi yansımanı görüyorsun. Değiştiğin an yansıma da değişiyor. Tamamen sessiz olduğun an tüm dünya sessizleşiyor. Dünya bir tutsaklık değil; tutsaklık bir yansıma. Dünya bir özgürleşme de değil; özgürleşme de bir yansıma.
Buda tüm dünyayı nirvana içinde bulur.
Krishna tüm dünyayı esriklik, mutluluk içinde kutlama yaparken bulur; acı yoktur.
Ama Tantra der ki, her ne görüyorsan bir yansımadır, ta ki tüm görüşler kaybolana, yalnızca üzerinde hiçbir şey yansımayan ayna görülene kadar. Gerçek odur. Bir şey görülüyorsa, yalnızca bir yansımadır. Gerçek birdir; yansımaları pek çok olabilir.
Bu bir kez anlaşılınca ― teorik olarak değil, varoluşsal olarak, deneyim aracılığı ile ― özgürleşirsin, tutsaklığından ve özgürleşmenden kurtulursun.
Aydınlandığı zaman biri Naropa’ya sormuş: “Şimdi özgür kaldın mı?” Naropa şöyle demiş: “Hem evet, hem hayır. Evet, tutsak değilim ve hayır, özgür değilim; çünkü o özgürleşme de tutsaklığın bir yansımasıydı. Tutsaklık yüzünden onu düşünüyordum.”
Şu şekilde bak: Hastasın, o zaman sağlıklı olmayı özlersin. O sağlık özlemi hastalığının bir parçası. Gerçekten sağlıklıysan, sağlıklı olmayı özlemezsin. Nasıl yapabilesin? Gerçekten sağlıklıysan, özlem nerede? Ne gerek var? Gerçekten sağlıklıysan, asla sağlıklı olduğunu hissetmezsin. Yalnızca hasta insanlar sağlıklı olduklarını hisseder. Ne gereği var? Sağlıklı olduğunu nasıl hissedebilirsin? Sağlıklı doğduysan ve hiç hasta olmadıysan, sağlığını hissedebilir misin? Sağlık orada, ama hissedilemez. Ancak karşıtlık aracılığı ile, zıddı aracılığı ile hissedilebilir. Şeyler ancak zıddı aracılığı ile hissedilebilir. Hastaysan sağlığı hissedebilirsin… Ve sağlıklı hissediyorsan, unutma, hâlâ hastasın.
Bu yüzden Naropa diyor ki: “Hem evet, hem hayır. Evet, çünkü artık tutsaklık yok, ama tutsaklıkla birlikte özgürleşme de kayboldu; işte bu yüzden hayır. O diğerinin bir parçasıydı. Artık ikisinin de ötesindeyim… Ne tutsağım, ne özgürüm.”
Dini bir arayış, bir arzu haline getirme. Mokşayı, özgürleşmeyi, nirvanayı bir arzu nesnesi haline getirme.
Ancak hiç arzu olmadığında gerçekleşir.

OSHO - Sırlar Kitabı,

OSHO...**

Beyaz Bulutun Yolu
Beyaz bir bulut rüzgar nereye götürürse oraya sürüklenir, direnmez, mücadele etmez. Beyaz bir bulut fatih değildir ve yine de her şeyin üzerinde süzülür. Onu ele geçiremezsin, alt edemezsin. Ele geçirecek zihin yoktur. İşte bu yüzden onu alt edemezsin.

Bir hedefe, amaca, kadere, anlama kilitlendiğin zaman, bir yere ulaşmanın deliliğine sahip olduğun zaman sorunlar çıkar. Ve yenilirsin, bu kesindir. Yenilgin varoluşun doğasında vardır.

Beyaz bulutun gidecek yeri yoktur. Hareket eder, her yere gider. Tüm boyutlar ona aittir, tüm yönler ona aittir. Hiçbir şey reddedilmez. Her şey öyledir, var olur, eksiksiz bir kabullenebilirlik içindedir. İşte bu yüzden benim yoluma ‘beyaz bulutların yolu’ diyorum. Beyaz bulutun yolu patikasız bir patika, yolsuz bir yoldur. Hareket etmek, ama sabit bir zihinle değil, zihinsizce hareket etmek…

Bu yüzden ben beyaz bulutum ve tüm çabam seni de gökyüzünde sürüklenen beyaz bulut yapmak. Gidecek hiçbir yer olmadan, hiçbir yerden gelmeden, yalnızca o anda, orada olarak. Mükemmel.

Ben sana hiçbir ideal öğretmiyorum, sana hiçbir “olmamalı”yı öğretmiyorum. Ben onu, bunu olmalısın demiyorum. Benim tüm öğretim basitçe şudur: her kimsen, onu öyle eksiksizce kabul et, başarılacak hiçbir şey kalmasın. O zaman beyaz bulut olursun.

OSHO

OSHO...*

·         Her zaman yaşam nehriyle birlikte git. Asla akıntıya karşı gitmeye, nehirden hızlı akmaya çalışma. Sadece mutlak bir rahatlık içinde, her an kendini yuvada, rahat ve varoluşun içinde huzurlu hissederek git.
Unutmaman gereken şey yaşamın kısa değil sonsuz olduğu ve bu yüzden de aceleye hiç gerek olmadığıdır. Acele etmek yalnızca bir şeyleri kaçırmana neden olur. Varoluşun acele içinde olduğunu gördün mü hiç? Mevsimler zamanında gelir, çiçekler zamanı gelince açar, ağaçlar hayat kısa diye hızla büyümek için koşuşturmazlar. Tüm varoluş yaşamın sonsuzluğunun farkında gibi görünür.
Biz hep buradaydık ve hep burada olacağız; tabi ki aynı biçimlerde, aynı bedenlerde değil. Yaşam evrimleşmeye, daha yüce evrelere erişmeye devam ediyor. Ama bunun bir sonu olmadığı gibi, bir başlangıcı da yok. Başlangıçsız bir yaşamla, sonsuz bir yaşamın ortasında var oluyorsun. Daima bu iki taraflı sonsuzluğun ortasında yer alıyorsun.
Varoluşun gizemlerini soruşturmaya bıraktığın anda varoluş kapılarını sana açar, seni buyur eder. Ve varoluşun gizemlerine bir misafir olarak girmek onurlu bir şeydir. Doğaya saldırmak, doğayı zorlamak ise barbarlıktır. Altın gelecek işte bu olacaktır; bilim varoluşla bir mücadele veya çekişme yerine bir aşk ilişkisine girdiğinde; onunla tezat olarak değil, derin bir ahenk, derin bir dostluk içinde var olabildiğinde.

·         OSHO-Altın Gelecek (Golden Future)

Osho...

osho ne diyebilirimki hayatımdaki önemli bir taşş hemde cok önemli bu yola girişim, devam edişim, ve hala devam edişimin sebebi...


Diyorsun ki "Hayatım çok anlamsız ve boş geliyor... " Bu boşluk ve anlamsızlık senin yaptığın bir şeydir. Hayatın çok anlamsız ve boş geliyor çünkü hep daha fazlası için yanıp tutuşuyorsun. Yanıp tutuşmayı bırak. Daha fazlasını istemeyi durdurduğun anda birden boşluk kaybolur. Sadece alıcı bir ruh halinde ol. Saldırgansın; daha fazlasını istiyorsun. Açık, alıcı, müsait ol. O zaman mümkün olan tüm mucizelere hak kazanırsın... (OSHO)

gelişime dair 1

Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur onu seyrederim.
Adam belki yüz kere vurur taşa..
Ama değil kırmak,
Küçücük bir çatlak bile oluşturamaz.
Sonra birden yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir.

İşte o zaman anlarım ki;
taşı ikiye bölen o son vuruş değil,
ondan öncekilerdir...

Jacop Riis